🕊️ Kırık Kol Cumhuriyeti’nde Bir Gün: Kartal’dan Yükselen Sessiz Çığlık
yazar
Gazeteci Rıza Başkan
Tüm Yazıları

🕊️ Kırık Kol Cumhuriyeti’nde Bir Gün: Kartal’dan Yükselen Sessiz Çığlık

YAYINLAMA:

Kıymetli Okurlarım,

🕊️ Kırık Kol Cumhuriyeti: Kartal’dan Sesleniş

Kartal’da sabahlar artık sessiz değil. Sessizlik, kırgınlığın sesi oldu. Mahalle kahvelerinde konuşulanlar, sosyal medyada yazılanlar, sokakta yürüyenlerin bakışları… Hepsi aynı şeyi söylüyor: “Bir şeyler eksik.” Eskiden birlikte yürürdük, şimdi birbirimize omuz atıyoruz. Eskiden “biz” derdik, şimdi “ben” diyenler çoğunlukta.

🎭 İzdivaç Partisi ve Siyasi Reality Show

Siyaset, ekranlarda evlilik programlarına döndü. Hayali karakterler, sahte vaatler, reyting uğruna yapılan ittifaklar… Kartal’da da bu tiyatronun sahnesi kuruldu. Mahalle birim başkanları hâlâ belediye çalışanı olabilir mi? Tüzük ne diyor? Uygulanıyor mu? Yoksa “bizimkilerden biri” olunca göz mü yumuluyor?

🧩 Mahalleler Aynada Kendine Baktı

Yalı Mahallesi: Denize yakın ama vicdana uzak. Gençler işsiz, yaşlılar umutsuz. Bir zamanlar sahilde yürüyen umutlar şimdi evde sessizce oturuyor.

Cevizli: Adı gibi kabuğu sert, içi kırık. Mahalle toplantılarında konuşanlar değil, susanlar çoğaldı.

Soğanlık: Göz yaşartıyor. Gerçekten. Her seçimde umutla oy verenler, şimdi “değişen ne oldu?” diye soruyor.

Gümüşpınar: Gümüş gibi parlayan vaatler, pınar gibi akıp gitti. Geride kalan sadece suskunluk.

⚖️ Adaletin Mahalle Hali

“Kol kırılır, yen içinde kalır” sözü artık bir örtü değil, bir perde. CHP içindeki muhalefet susturuluyor, AK Parti Avrupa’ya şikâyet edenleri eleştirirken AİHM’e başvuruyor. Kartal’da ise halk, kendi adaletini arıyor. Belediyede çalışanlar yönetici olamıyor ama mahalle başkanı olabiliyor. Ya tüzüğü uygulayın, ya da değiştirin. Bu çelişki, güveni kemiriyor.

🧠 En İyisini Ben Bilirim Sendromu

Kartal’da herkesin bir fikri var ama kimse kimseyi dinlemiyor. Empati kayboldu. “Ben bilirim” diyenler çoğaldı. Oysa birlikte başarmak, birlikte yürümek gerek. Yoksa bu kırık kol, hepimizin omzunu ağrıtacak.

Bugün sizlere içimde biriken, taşan bir hissiyatı paylaşmak istiyorum. Havalar soğumaya başladığında bile sıcaklığını koruyan, ama bir o kadar da derin bir sessizliğe bürünen ilçemiz Kartal’dan yazıyorum. Duyduklarımız, gördüklerimiz ve artık içimize işleyen o ‘kırık’ hissiyatından…

Evet, kırıldık. Kırıla kırıla, susa susa, “kol kırılır yen içinde kalır” diye diye… Bu kadim söz, bir dayanışma ve onur cümlesiydi eskiden. Ama öyle bir hale geldi ki, artık içimizdeki çürümeyi, haksızlığı, yanlışı örtmek için kullandığımız bir kalkan oldu. Her siyasi partinin, her grubun, her kesimin işine geldiği gibi sarıldığı bir kılıfa dönüştü.

Şöyle bir etrafımıza bakalım mı? Parti içinde sesini yükselten mi istedi? Hemen “Ailemizin meselesi” denilip susturuldu. Muhalefet, iktidarın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurularını eleştirirken, aynı partinin kendi içindeki muhalif seslere aynı kapalı kapıları kapatmadı mı? Peki ya iktidar, “Bizim mahkemelerimizi tanımayanı biz tanımayız” derken, aynı mahkemeye defalarca başvurmuş olmanın ikilemini yaşamadı mı?

Masum değiliz. Hiçbirimiz.

Ve bu ‘kırık’ mantığın en somut yansımasını, belki de tam da burada, Kartal’da görüyoruz. Bir zamanların çalışkan, dinamik, umut dolu siyaset anlayışı yerini, zayıf bir ilçe yönetimine bırakmış durumda. Sadece birkaç isim hariç, yönetimde bir tıkanıklık, bir atalet hali var. En temel çelişkiler bile çözümsüz kalıyor.

Bir örnek mi? Belediye çalışanlarının mahalle birim başkanı olamaması. Bu, tüzükte yazan bir kural. Peki, bu kural, partinin tabandaki canlılığını öldürmüyor mu? Bu çalışanlar, hemşerimiz değil mi? Onların mahallesine, komşusuna olan hizmet aşkı, bir kural uğruna görmezden gelinmeye değer mi? Eğer bu kural hantalsa, değiştirin. Eğer doğruysa, uygulayın. Ama bu belirsizlik, bu ‘işimize geldiği gibi’ yaklaşım, bizi kemiren hastalığın ta kendisi.

Adaleti, vicdanı, birbirimizi anlamayı kaybettik. Yerelde de, genelde de. Siyaset, bir izdivaç programına döndü; güçlü olan kazanıyor, gerisi eleniyor. Empati yok, saygı yok, birlikte başarma azmi yok. Geriye sadece, “En iyisini ben bilirim” diyen, her şeyi ben merkezli gören bir anlayış kaldı.

Bu gidişle, kırılacak kolumuz, içine saklayacak yenimiz kalmadı. Her kırık, sessiz kaldığımız için daha derin bir yara açtı. Artık bırakın şu kolu da yeni de… Yeni bir anlayışa, yeni bir sese, yeni bir yürekliliğe ihtiyacımız var.

Kartal, bir dönüşümün sembolü olabilir. Önce kendi içimizdeki kırıkları kabullenerek. Susmayarak. “Yen”in içinde kalan kolların, artık kangren olmadan tedavi edilmesi gerektiğini haykırarak.

Hak, hukuk, adalet ve demokrasi sadece Türkiye’nin değil, tüm insanlığın meselesi. Ve bu değerler, Kartal’ın her sokağında, her mahallesinde, her biriminde yeniden filizlenmek zorunda.

Yoksa, kırık kollarla uçmaya çalışan bir kartal misali, düşmeye mahkumuz.

 

Kırık Kol Cumhuriyeti

Son yıllarda siyasi arenamızda yaşananlar, adeta bir televizyon evlilik programını andırıyor. İzdivaç partisi toplumu, hayali karakterlerle dolu bir sahneye dönüştü. Yerelde ve genelde kaybettiklerimiz, adalet, vicdan, saygı ve empati gibi temel değerlerimizi içeriyor. Sadece geriye, “en iyisini ben bilirim” yaklaşımı kaldı. İşte karşınızda Kırık Kol Cumhuriyeti!

Kol Kırılır, Yen İçinde Kalır

Bu söz, sadece bir atasözü değil, aynı zamanda siyasi bir mantra haline geldi. CHP, parti içindeki muhalefeti susturmak için bu sözü kullanırken, diğer partiler de benzer taktiklerle kendi konfor alanlarını korumaya çalışıyor. Ancak, bu durumun sonuçları ağır oluyor. Herkesin sesini duyurması gereken bir ortamda, “kol kırılır, yen içinde kalır” demek, adalet arayışını daha da zorlaştırıyor.

Adaletin Sınırları

Tayyip Erdoğan’ın “Bizim mahkeme kararlarımızı tanımayanı biz de tanımayız” dediği AİHM’e üç kez başvurması, hepimizin masum olmadığını gösteriyor. Bu çelişkiler, siyasetimizin karmaşık doğasını gözler önüne seriyor. Hak, hukuk, adalet ve demokrasi; bunlar yalnızca bir ülkenin değil, tüm insanlığın meseleleri olmalıdır. Sınır tanımayan bu kavramlar, herkesin her yerde ses çıkarması gereken konulardır.

Yerel Yönetimlerin Durumu

Kartal’da, belediye çalışanlarının yönetici olamaması ve mahalle birim başkanlarının hala iş başında olması, yerel yönetimlerin zayıflığını ortaya koyuyor. Tüzüğün gereğini yapmaktan kaçınmak, sadece sorunları derinleştiriyor. Birkaç kişi hariç, mevcut ilçe yönetiminin verimsizliği, bu durumu daha da belirgin hale getiriyor.

 

Kırık Kol Cumhuriyeti'nin Aynası

Memlekette siyaset, acı bir mizahın ötesine geçeli çok oldu. İzdivaç programlarının reyting kaygısı, siyasi partilerin 'en iyisini ben bilirim' narsizmiyle birleşti. Yerelde, genelde… Nerede ararsanız arayın, o samimiyetin, o "birlikte başarma" arzusunun kırıntısı kalmadı. Kaybedenler kulübüyüz hepimiz. Adaleti, vicdanı, saygıyı, empatiyi… Ne varsa güzel ve insani, hepsini o tozlu raflarda bıraktık. Geriye, göğsünü şişirerek konuşan, yalnızca kendini dinleyen bir 'en iyi bilenler' zümresi kaldı.

Siyasi ahlakımız, kırık kol misali. Hani şu meşhur "Kol kırılır, yen içinde kalır" sözü var ya, tam da işimize geldiği gibi evirip çeviriyoruz. İktidar kanadı, CHP Avrupa'ya sesini duyurmaya kalksa, hemen milli refleksi pompalıyor: "Türkiye meselesi, Türkiye'de çözülür!" Gel gör ki, "Bizim mahkeme kararlarımızı tanımayanı biz de tanımayız" denilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM), mevcut Cumhurbaşkanı'nın siyaset yapma hakkı için kaç kez başvurduğunu biliyoruz. Dünün itiraz mercileri, bugünün 'tanımıyorum' kapısı. Ne güzel bir ayna bu! İhtiyacımız olunca evrensel hukuku çağır, işine gelmeyince sınırları çiz.

Ama masum değiliz hiçbirimiz. Bu ahlak erozyonu, tek bir cenahın tekelinde değil. Muhalefet partisi de, parti içi çatışmaların sesini kısmak için aynı "kol kırılır" atasözüne sığınmıyor mu? O zaman sormak lazım: Hani nerede kaldı hak, hukuk, adalet? Sloganlarda mı sadece? Parti içi demokrasiyi işletemeyen, kendi muhalifine 'kırık kol' muamelesi yapan bir yapı, ülkenin adalet ve demokrasi açlığını nasıl giderecek?

Hak, hukuk, adalet ve demokrasi; bunlar bir ülkenin sınırlarına hapsedilemeyecek kadar büyük kavramlardır. Bunlar, bütün insanlığın ortak meselesidir. Sınır tanımazlar. Her türlü hak ihlaline, nerede ve kimden gelirse gelsin, herkesin ses çıkarması gerekir. Bu, evrensel vicdanın gereğidir. Artık bırakın şu kolu da yeni de... Sustukça kırılmadık yerimiz kalmadı. Sustukça o kol, kalbimize doğru ilerleyen bir kangrene dönüştü.

Bu gidişle, tepeden tırnağa herkes istifa edecek. Ya da etmesi gerekecek.

Özelde, Kartal örneği gözlerimi kanatıyor. Bana göre, birkaç istisna hariç, bu zayıf yönetim kadrosuyla yereldeki kalesi zorlanır. Hele o 'Belediye çalışanı yönetici olamaz' tüzüğü varken, hâlâ mahalle birim başkanlığı yapan belediye personelinin varlığı neyin nesidir? Ya tüzüğün gereğini yapın, o koltuğa oturanları görevden alın, ya da tüzüğü değiştirin! Siyasetin ilkesizliği, yereldeki tüzükleri dahi hiçe sayacak kadar pervasızlaştıysa, büyük resmi nasıl düzelteceğiz?

Değerli okur, 'en iyisini ben bilirim' diyenler, aslında en çok kaybedenlerdir. Çünkü kaybettikleri sadece seçimler değil, en önemlisi, kaybettikleri vicdanlarının sesidir. Ve o ses kısıldıkça, bu Kırık Kol Cumhuriyeti'nin çatlakları daha da büyüyor. Susarak, o kırık kolun bir gün boynumuza sarılmasını bekliyoruz. Artık yeter!

Siyaset artık bir “izdivaç programı” gibi…
Her parti, kendi stüdyosunda, kendi hayali karakteriyle evleniyor.
Soruyorlar: “Neye inanıyorsun?”
Cevap hep aynı: “Kendime!”

Evet, biz aslında uzun zamandır kendimize âşık bir toplumuz.
Ama ne yazık ki bu aşk, karşılıklı değil.
Toplum, adaleti, vicdanı, saygıyı, birlikte başarmayı, birbirimizi anlamayı ve empatiyi kaybetti.
Geriye sadece şu kaldı:
“En iyisini ben bilirim Cumhuriyeti!”
Ya da isterseniz yeni adını söyleyeyim: Kırık Kol Cumhuriyeti.

Eskiden “Kol kırılır, yen içinde kalır” derdik.
Artık o bile işimize geldiği gibi.
Bir taraf saklıyor, diğer taraf unutuyor, kalanlar susuyor.
Ve o kırık kol…
Artık dirsekten aşağı yok!

CHP konuşunca hemen çıkıyor birileri:
“Türkiye’yi Avrupa’ya şikayet ediyorlar, bu mesele Türkiye’de çözülür!”
Peki güzel kardeşim, Tayyip Erdoğan’ın AİHM’e üç kez başvurduğunu biliyor musun?
Demek ki mesele, “şikayet” değil, adalet arayışı.

Ama dürüst olalım.
Masum değiliz hiçbirimiz.
Çünkü CHP de parti içi muhalefeti susturmak için aynı cümleyi kuruyor:
“Kol kırılır, yen içinde kalır.”
Oysa hak, hukuk, adalet ve demokrasi; sadece bir ülkenin değil, insanlığın ortak meselesidir.
Sınır tanımaz, suskunluk kabul etmez.

Artık bırakın şu kolu da, yenle birlikte değiştirelim.
Kırılmadık yerimiz kalmadı çünkü.
Susa susa, içimize ata ata çürüdük.

Yerel siyasete gelince…
Kartal’da da tablo çok farklı değil.
Belediyede çalışanlar yönetici olamıyor, ama hâlâ mahalle birim başkanları arasında belediye personeli var.
Ya tüzüğün gereğini yapın, ya da açık açık değiştirin.
Çünkü çelişkiyle yönetilen hiçbir yapı, güven vermez.

Ve evet, ne yazık ki —bana göre— birkaçı hariç, Kartal son yılların en zayıf ilçe yönetimlerinden birine sahip.
Sanki herkes kendi küçük krallığını kurmuş, kimse ortak akıl aramıyor.

Oysa siyaset, evlilik gibi olmalıydı.
Sevgiyle, emekle, fedakârlıkla yürüyen bir birliktelik.
Ama bizde herkes, “kendi düğününde yalnız dans eden” bir damat gibi.

Ve belki de asıl sorun şu:
Artık kimse boşanmayı göze alamıyor.
Çünkü kol kırılmış, yen de çoktan yırtılmış.

Siyasi partilerin ve yerel yönetimlerin, adalet ve demokrasi anlayışını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Kırık Kol Cumhuriyeti'nde, artık yeter demenin zamanı geldi. Herkesin istifa etmesi gerektiği bir ortamda, gerçek değişim için cesaretle adım atmalıyız. Susmak, kırılmadık yer bırakmamak demektir. Bırakın artık şu kolu da yenin içinde kalmasın!

 

Son Söz: Kartal’da Umut Uçmasın

Kartal’ın göğünde hâlâ umut uçuyor. Ama kanatları kırık. Onu iyileştirmek için önce birbirimizi dinlememiz gerek. Mahalle mahalle, sokak sokak, yeniden “biz” demeyi öğrenmeliyiz. Yoksa bu sessizlik, bir gün hepimizi susturacak.

 

Sağlıcakla Kalın

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *