

📰 GÖZÜMÜZÜN AÇLIĞI
✍️📍 GÜNESAV KÖŞE – Erol Altunoğlu Yazdı
Hayatımızda sürekli bir arayış, bir koşuşturma içindeyiz.
Daha fazlasını, daha iyisini istiyoruz.
Bu istekler, bizi ilerleten, medeniyeti inşa eden gücümüz.
Peki, bu arayışın sınırı ne? Ne zaman "yeter" diyeceğiz?
Üzerinde düşünmemiz gereken temel bir ayrım var:
Karnı doymayan insan ile gözü doymayan insan.
Karnı doymayan insanın derdi açıktır; temel ihtiyacı gidermek, yaşama tutunmaktır.
Bu, insanlık olarak çözmek zorunda olduğumuz en somut sorundur.
Ancak, hepimizin şahit olduğu daha derin, daha sinsi bir fakirlik türü var:
Gözü doymayan insan fakirliği.
Maddi olarak sahip oldukları ne olursa olsun, sürekli daha fazlasına aç olan, elindekinin kıymetini bilmeyen, huzuru ve tatmini hep bir sonraki eşikte arayan kişi, aslında en fakir kişidir.
Zira onun fakirliği, banka hesabında ya da midesinde değil, zihninde ve ruhundadır.
Bu fakirlik, doymak bilmeyen bir hırsın, bitmek bilmeyen bir kıyaslamanın ürünüdür.
Çevreye, eşyaya, mevkiye olan bu bitmeyen açlık, bireyi sürekli bir yoksunluk hissine iter.
Oysa; düşünceniz fakir ise diğer zenginlikler sizi kurtarmaz.
Maddi birikimleriniz ne kadar yüksek olursa olsun, gözünüzdeki açlık devam ettikçe, kendinizi daima eksik, daima geride hissedersiniz.
Bu durum, toplumsal huzursuzluğun ve mutsuzluğun da ana kaynaklarından biridir.
Unutmayalım ki, asıl zenginlik, ihtiyaçlarımız ile arzularımız arasındaki dengeyi kurabilme yeteneğidir.
Gerçek refah; çok şeye sahip olmak değil, sahip olduklarımızla yetinebilme ve en önemlisi gönlü tok olabilme sanatıdır.
Gelin, bu sinsi fakirlikten kurtulalım.
Doymak bilmeyen gözlerimizi bir anlığına kapatıp, sahip olduğumuz değerleri, sağlığımızı, sevdiklerimizi ve en önemlisi huzurumuzu görmeye odaklanalım.
Çünkü asıl mesele, karnımızı doyurmak değil, gözümüzü ve gönlümüzü doyurabilmektir.
Gerçek zenginlik, burada başlar.