

CHP'nin İç Sesi: Delege Seçimleri, Karakter Tekrarları ve Demokrasi Arayışı
Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) mahalle delege seçimleri, partinin tabanından yükselen gür bir sesle, aslında çok daha derin ve kronik sorunların altını çizdi. Kartal özelinde yaşananlar, tüm Türkiye’deki CHP örgütlenmesinin adeta bir mikrokozmosu gibi. "Bu seçimin kaybedeni yok" söylemi, bir nevi diplomatik bir kutlamadan ziyade, aslında hiçbir şeyin değişmediğine dair derin bir umutsuzluğun ve "karakter tekrarlarının" itirafı olarak yankılanıyor.
Yüksek Katılımsızlık ve Aidiyet Krizi
İlk çarpıcı nokta, katılım oranlarının düşüklüğü. %30'ları zor gören, hatta tek listenin olduğu yerlerde çok daha düşen bu oranlar, kağıt üzerindeki yüz binlerce üyenin fiilen parti süreçlerine ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Bu, sadece bir ilgisizlik değil, aynı zamanda ciddi bir aidiyet ve örgütlenme krizi. Parti yönetimleri, üyeleri sürece dahil etmek, ikna etmek ve harekete geçirmekte neden aciz kalıyor? Sandığa gitmeyen, ilçe binasının yolunu bilmeyen bu "üyeler" kimdir ve neden kayıtlıdır? Bu sorular, partinin geleceği için hayati önem taşıyor.
Fotoğraf Siyaseti ve İdeolojisizlik
Seçim sürecinde dikkat çeken bir diğer husus, tartışmanın içerikten ve ideolojiden ziyade kişiler ve listeler üzerinden yürümesi. "İmamoğlu - Özgür Özel ve mevcut il başkanı görselleri" üzerinden yürüyen kampanyalar, "hepimiz Osmanlı Bankasıyız" benzetmesiyle vurgulandığı gibi, renkler dışında bir farklılığın, yeni fikir ve önerilerin olmadığını gösteriyor. Siyaset, kişisel sadakat ve biat kültürüne indirgenmiş durumda. "Beyaz Liste" yazılı tişörtler, yönetici fotoğraflı afişler, parti içi demokrasiyi değil, "biat vitrinini" öne çıkarıyor.
Nepotizm ve Çıkar Ağları
Belki de en ağır eleştiriler, partinin belediye imkanlarının ve iş olanaklarının belirli bir zümre, aile veya "sülale" tarafından paylaşıldığı yönünde. "Bir zümrenin ailenin sülalenin tüm pastayı götürdüğü" iddiası, partideki nepotizm (kayırmacılık) ve klientalist (çıkar bağı) ilişkileri resmediyor. Siyaseti "hizmet" olarak görenler ile "iş, makam, mevki" kapısı olarak görenler arasındaki bu çatışma, partinin itibarını zedeliyor ve idealist kadroları yıldırıyor. "Gerçekten ihtiyacı olanlar dışarıda kalıyor" ifadesi, bu adaletsizliğin özünü oluşturuyor.
Arızalı Sistem ve "Karakter Tekrarları"
Metnin en güçlü vurgularından biri, sorunun bireylerden ziyade sistemin kendisinde olduğu. "Sistem arızalı" ifadesi, parti içi mücadelenin "dayanışma-büyüme-iktidar olma" yerine "birbirini yenme yutma" üzerine kurgulandığını söylüyor. Karl Marx'tan yapılan "karakter tekrarları" alıntısı ise durumu mükemmel özetliyor: "Türkiye’de sandık yenilenir, yüzler yenilenir; ama mevcut güç hep aynı karakterlerin tekrarlarını üretir." Bu, iktidara gelen her aktörün, ister sağdan ister soldan olsun, benzer davranış kalıplarını ve çıkar ağlarını yeniden ürettiği anlamına geliyor.
Çözüm Önerileri: Tüzük ve Liyakat
Kendimce, naçizane de olsa parti içi çözüm önerileri sunuyorum:
Delege Sisteminin Değişmesi: İlçe başkanlığının doğrudan tüm ilçe üyeleri tarafından seçilmesi. Mevcut sistemde üyelerin sadece %20-26'sının iradesi temsil ediliyor.
Nispi Temsil: Blok liste/çarşaf liste tartışmasında, temsilde adaleti sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi.
Liyakat ve Duruş: Siyasetin "kişisel ikbal" değil, "toplumsal beklentileri yerine getirmek" için yapılması gerektiği vurgulanıyor. "Çıkar değil, dava; makam değil, mücadele" anlayışının hakim kılınması talep ediliyor.
Şeffaflık ve Etik: Sosyal medya kullanımından delegasyon süreçlerine kadar her aşamada etik kuralların belirlenmesi ve şeffaf bir yönetim.
Sonuç: Umut ve Mücadele
Yazı, sonuç olarak karamsar bir tablo çizse de umudu tamamen yitirmiyor. "Bizler tekrar çayımızı demler, küllerimizden yeni bir çoban ateşi yakarız" diyerek, mücadelenin süreceğini hatırlatıyor. CHP'nin iktidar yürüyüşünün önündeki en büyük engelin, dışarıdaki baskılar kadar içerideki bu örgütsüzleşme, liyakatsizlik ve çıkar çatışmaları olduğu net bir şekilde ortaya konuyor.
Değişim, ancak bu "karakter tekrarlarını" kıracak, partiyi "dava insanları" ile dolduracak ve tabanın gerçek iradesini yönetime taşıyacak köklü bir sistem ve zihniyet dönüşümü ile mümkün olacaktır. Aksi takdirde, sandıklar hep aynı sonuçları, aynı hayal kırıklıklarını ve aynı "karakter tekrarlarını" üretmeye devam edecek.