“YARINA AYRILAN YERLER – FANATİKLER VE GELECEĞİN ÇARKLARI”
Siyaset…
Bir futbol tribününe döndü memleket.
Rengine kapılan, formasına yemin eden, liderinin her kusurunu kutsal sayan bir kitle büyüyor her gün.
“Benim hırsızım iyidir” demek artık ayıp değil; aksine bir tür siyasi aidat, ideolojik kartvizit gibi.
Gözler kör, kulaklar sağır.
Gerçek mi?
Hakikat mi?
Kimin umurunda…
Ama bi kenara not edin dostlar,
şu tozlu defterin sayfasına,
yarının kenarına iliştirin:
• Yakın geleceğin motoru çalıştı. Geri dönüş yok.
Oto tamircileri tarih olacak.
Çünkü elektrikli motor dediğin 20 parçadan ibaret.
Arıza mı yaptı?
Çayını yudumlayana kadar değişiyor.
Süper hızlı, aşırı sessiz, ömür boyu garantili…
Bizim mahallenin ustası hâlâ bujiyi sökmekle uğraşırken dünya başka bir vitese geçti bile.
• Benzin istasyonları kapanacak.
Pompa sesinin yerini fısıltı gibi sessiz elektrik dolum noktaları alacak.
Her köşe başında bir sayaç, her evde kendi elektriğini üreten çatı sistemleri…
Güneş yanacak, evler elektrik kusacak.
• Arabalar kişisel birer eşya olmaktan çıkacak.
Bugünün çocukları belki ehliyet kelimesinin anlamını bile bilmeyecek.
Arabayı çağıracaksın; gelecek, götürecek, gidecek.
Park?
Yok.
Kavga?
O da yok.
Trafik kazası?
Tarihin tozlu raflarına...
• Petrol çökerken, robotlar yükselecek.
Orta Doğu’nun kaderi sarsılacak.
Fabrikada insan değil robot çalışacak.
Kas gücüyle değil, kodla üretilecek yeni çağ.
• Esnaflık dönüşecek.
Döner havadan gelecek.
Kitap drone ile uçacak.
Kuryeye gerek olmayacak.
Market kasiyeri olmayacak.
Çünkü her şeyi kendin okuyacak, kendin ödeyeceksin.
• Sağlık yeni bir çağ açacak.
Telefonun gözünden hastalığını anlayacak.
Kalp krizi riskini iki yıl öncesinden gösterecek.
Çünkü makine, insanı artık insandan daha iyi tanıyor.
• Hukuk bile sallanıyor.
Eskiden adliyelerde sıraya giren avukatlar, şimdi yapay zekânın gölgesinde iş arıyor.
Çünkü Watson saniyeler içinde karar çıkarıyor.
Ve bütün bu dönüşümün ortasında,
insanın kendisi en büyük muamma olarak kalıyor.
Bazıları eşitliği savunuyor,
bazıları adaleti…
Bazıları kardeşliği, bazıları özgürlüğü…
Ama bir grup var ki
— kendilerini bağırta bağırta “solcu” diye suçladıkları —
aslında sadece insan olmakta diretikleri için nefret ediliyorlar.
Temiz doğa diyorlar,
çocuk gelin olmasın diyorlar,
emek sömürülmesin diyorlar,
kimse aç yatmasın diyorlar…
Ve tam da bu yüzden hedef oluyorlar.
İroni gibi, değil mi?
Kötülüğe karşı çıkanların kötü ilan edildiği bir ülke…
Ve sen diyorsun ya:
“Ben vatan hainiyim.”
Aslında mesele hainlik değil,
hakikatin hangi tarafta olduğuna bakabilmek.
Çünkü karakteri olan, kalabalıklardan korkmaz.
Yalnızlığı seçer ama yalanı seçmez.
Bir gün gelir, herkes maskesini düşürür.
Ama karakter dediğin şey, düşmez; düşürülmez.
Son söz…
Yarının dünyası çoktan kuruldu.
Bu devrim artık kapıda değil; içeri girdi, salona oturdu.
Soru şu:
Adil bir dünyayı mı yazacağız beraber?
Yoksa “güçlü olanın kazandığı” eski oyunu mu oynayacağız?
Ben, Vatandaş Rıza…
Bunu kenara not ediyorum:
Ya birlikte yükseleceğiz, ya da hep birlikte çöküşü izleyeceğiz.
– VATANDAŞ RIZA –