

Siyasetçi Geçinenler ve Siyasetten Geçinenler
Siyasetçi geçinenlerle siyasetten geçinenleri ayırt edemediğimiz sürece bu ülke aydınlığa kavuşamaz.
Siyasette en kıymetli şey samimiyettir. Tokalaşırken elini sahici tutacaksın, konuşurken gözünün içine bakacaksın. Başı, gözü oynamayacak. Sözünün değeri olacak. Günün adamı olmayacaksın, sahibinin sesi hiç olmayacaksın. Emekten söz edip siyasetten geçinenlerden olmayacaksın.
Bizim şiarımız net olmalı: Temiz siyaset, temiz toplum.
Siyaseti ideolojik yapan yoldaşlarımız kıymetlidir. Çünkü temsiliyet, kültür ve tecrübeyle yoğrulur. Ben delege olacak kadar bilgim, becerim yok diyebilirim. Ama özgür iradesiyle hareket eden, kültürlü, güdümlü olmayan her delege arkadaşıma başarılar diliyorum.
Sandık başında tek başına kalırsın; sen ve vicdanın. Yan etkilerle görüntü yapabilirsin ama nihayetinde kararın senin olacak. Özgür irade, özgür seçim için oyunu kullan.
Bugün sanatsal tiyatro izleyemiyoruz ama siyaset tiyatrosunu fazlasıyla izliyoruz. Sahne aynı, oyun aynı; sadece dönem dönem oyuncular değişiyor.
Aziz Nesin yaşasaydı, eminim Zübük romanının ikinci cildini, çok daha fazla hikâyeyle yazardı. Çünkü siyasetin olmazsa olmazı hâlâ Zübükler… Ve unutmayın: Siyaset, halka hizmet için yapılırsa amacına ulaşır.
Zübükler rüzgâr gibi esiyor. Oysa bizim ihtiyacımız olan yeldir. Anadolu’da makine yokken buğdayı yel savururdu; rüzgâr değil. Çünkü yel sapla samanı ayırır. Rüzgâr ise her şeyi birbirine katar. İşte onun için siyaset sahnesinde “rüzgârı arkasına aldı” denir. Ama rüzgârla gelen, rüzgârla gider.
Bizim aradığımız siyaset, samimiyetle yoğrulmuş, halka hizmeti şiar edinmiş, onurlu bir siyasettir.
Siyasetin Zübükleri ve İçimizdeki Yel
Gösteri başladı. Sahne aynı, oyun aynı. Sadece dönem dönem oyuncular değişiyor. Siyaset tiyatrosunun bu bitmek bilmez temsilinde, "siyasetçi geçinenler" ile "siyasetten geçinenleri" ayırt edemez hale geldik. Oysa aydınlık bir gelecek, tam da bu ayrımı yapabildiğimizde başlayacak.
Gerçek bir siyasetçinin samimiyeti, tokalaşırken elinde, konuşurken gözlerinin içinde saklıdır. Sözünün değeri vardır; "günün adamı" ya da "sahibinin sesi" değildir. Emeğin yüce bir değer olduğunu bağırarak söyleyip, kendi pratiğinde bunu hiçe sayanlara artık kulaklarımız tıkalı. Şiarımız net olmalı: Temiz siyaset, temiz toplum.
Siyaset, eğer halka hizmet için yapılırsa amacına ulaşır. Bunun yolu da ideolojik duruştan, kültürden ve tecrübeden beslenen bir temsiliyet kabiliyetinden geçer. Kıymetli olan, hiç kimsenin güdümünde olmayan, özgür iradesiyle davranan, kendisi olabilen insanların siyasete katılmasıdır. Sandık başına gidildiğinde, kişi sadece kendi vicdanıyla baş başa kalır. O an, tüm "yan etkiler" ve "görüntüler" silinir. Önemli olan, o vicdana layık bir özgür seçim yapabilmektir.
Bu manzarayı görünce, insan ister istemez rahmetli Aziz Nesin'i anımsıyor. Yaşasaydı, muhteşem eseri Zübük'ün ikinci serisini yazmak için bu kadar bol malzeme bulurdu ki! Ne yazık ki siyasetin olmazsa olmazı, Zübükler oldu.
Peki, bu Zübükleri nasıl ayırt edeceğiz? Bu noktada Anadolu'nun kadim bilgeliği imdadımıza yetişiyor: Yel ile rüzgarın farkı.
Bizim siyasette "yel" gibi olmamız lazım. Yel, harmanı savurur, sapla samanı birbirinden ayırır. Ayrıştırır, arındırır. Oysa "rüzgar" her şeyi birbirine katar, alt üst eder. Siyasette sık sık "Rüzgarı arkasına aldı, kazandı" deriz. Ama unutmayalım: Rüzgarla gelen, rüzgarla gider. Kalıcı olan, yelin yaptığı gibi, sağlam olanı ortaya çıkarmak, temizlemektir.
Bu ayrımı yapma çabamız, maalesef parti içi demokrasi labirentlerinde kaybolup gidebiliyor. Tüzüğe aykırı üye listeleri, itirazların yetersiz gerekçelerle reddedilmesi, hakkını arayan üyenin parti içi hukuk çıkmazlarında debelenmesi... Tüm bunlar, asıl amacı halka hizmet olması gereken siyaseti, içine kapanık bir bürokrasi bataklığına dönüştürüyor.
Çözüm, "herkesi memnun etme" çıkmazından kurtulmaktır. Herkesi memnun eden, aslında karakteri felce uğramış insandır. Dürüst bir duruş, kaçınılmaz olarak bazılarını rahatsız eder. Önemli olan, makam ve menfaat için değil, kapılardan içeri alınmayan, sesini duyuramayan, sahipsiz ama onurlu insanların hakkını savunmak için mücadele etmektir.
Bu, dişiyle tırnağıyla, hiç baş eğmeden verilen bir onur mücadelesidir. Kazanç, onur ve ilkeler uğruna harcanır. Önemli olan biriktirmek değil, temiz kalabilmektir.
Son sözüm, tiyatronun seyircilerine: Seyretmekle yetinmeyin. Yel gibi olun, ayrıştırın. Siyaseti, Zübüklerin değil, samimi, ilkeli ve halka adanmış insanların yapması için vicdanınızın sesini dinleyin. Sandık başında sadece siz ve vicdanınız var. Unutmayın.
İyi seyirler, ülkesini seven dostlar.
Sağlıcakla Kalın.