Kalkınma İnsanla Başlar
Bugünlerde ekonomi konuşulduğunda, akla hemen büyük rakamlar, kurlar ve karmaşık formüller geliyor.
Oysa bir ülkenin gerçek gücü, omuzları üzerinde yükseldiği insanların refahıdır.
Ekonomi uzmanlarının da belirttiği gibi, yoksulluk ve eşitsizlik gibi zorluklarla boğuşan bir ulusun önceliği vatandaşının geçimini garanti altına almak olmalıdır.
Çalışanların maaşları ve emeklilerin maaşları, hayat pahalılığını karşılamalıdır.
Bu sadece bir sosyal yardım değil, ekonominin motorudur.
İnsanların eli rahatladığında, alışveriş yapar, tüketir.
Artan bu tüketim, üretimi canlandırır, fabrikaların çarklarını döndürür ve yeni iş sahaları açar.
Yani yüksek maaş, ülke ekonomisinin genişlemesi demektir.
Maaş ve emekliliğin en önemli tamamlayıcısı, etkili bir devlet sağlık sistemidir.
Hastalık korkusu yaşamayan, cebinden fahiş tedavi masrafları ödemek zorunda kalmayan bir toplum, dolaylı yoldan ek gelir elde etmiş sayılır.
Sağlıklı bir toplum, daha üretken, daha mutlu ve daha az endişeli bir toplumdur.
Ancak bu hedeflere ulaşmak için parayı rastgele dağıtmak yetmez.
Atılan her adımın başarılı olması için koşullar da sağlanmalıdır.
Maaşlar artırılırken, harcanan paranın enflasyonu azdırmaması, yani paramızın değerini kaybetmemesi şarttır.
Yoksa yapılan zam, eriyip gider.
Ülkenin vergi, ticaret, para ve maliye politikalarının birbiriyle çelişmemesi gerekir.
Tüm araçlar, aynı hedefe, yani halkın refahını artırma hedefine hizmet etmelidir.
Bir ülkenin kaynaklarını, öncelikle kendi insanının cüzdanına ve sağlığına yönlendirmesi, kısa vadeli bir harcama değil, uzun vadede üretimi, istihdamı ve toplumsal huzuru yükselten en büyük stratejik yatırımdır.
Çünkü kalkınma, önce insanla başlar.