CHP, Sıcak Gündeme Kayıtsız Kalamaz: Demokratikleşme ve Siyasi Sorumluluk

CHP, Sıcak Gündeme Kayıtsız Kalamaz: Demokratikleşme ve Siyasi Sorumluluk

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

CHP, Sıcak Gündemde Nerede Duruyor?

Türkiye yeni bir siyasal evreye giriyor. Cumhur İttifakı'nın, özellikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli üzerinden DEM Parti ve PKK ile bir uzlaşıya vardığı yönündeki iddialar, sadece “barış” ya da “silah bırakma” değil, aynı zamanda bir “rejim tartışması” kapısını aralıyor. PKK’nın silah bırakma kararı sonrası Lozan’dan 1924 Anayasası’na kadar uzanan yapısal başlıkların tartışmaya açılması, bu sürecin sadece bir güvenlik meselesi olmadığını, bir rejim mühendisliğine dönüştüğünü gösteriyor.

Peki, CHP bu süreçte nerede duruyor?

Bu sorunun cevabı, sadece CHP’nin değil, Türkiye demokrasisinin kaderini de belirleyecek.

 

“TBMM’de Tartışalım” Demekle Sınırlı Bir Siyaset

CHP olarak yıllardır bu tür konularda ezber cümlemiz belli: “Meclis’te tartışılsın.” Ancak bu yaklaşım, hem içerik bakımından yetersiz, hem de siyasi sorumluluktan kaçan bir tutumdur. Ne yazık ki bu hamaset dili, CHP’yi bu sürecin ya dışında ya da edilgen bir aktörü haline getiriyor.

Parti programımızda yer alan demokratikleşme hedeflerinin önemli kısmı, AKP iktidarları döneminde –çoğu zaman eksik ya da yanlış şekillerde de olsa– zaten hayata geçirildi. Bugün geldiğimiz noktada, geçmişe yaslanarak yeni bir siyaset üretmek mümkün değil. Sorulması gereken şu: Biz bugün ne söylüyoruz ve yarın neyi öneriyoruz?

 

89 Raporu ile 2024'ü Okumak Mümkün mü?

CHP’nin Kürt meselesine dair tarihsel referansı olarak gösterilen 1989 Raporu, dönemi için cesur ve çığır açıcıydı. Ancak bugünün Türkiye’sinde, bu raporu olduğu gibi muhafaza etmek, siyasal gerçeklikten kopmak anlamına gelir. Ne yazık ki o rapordan bu yana geçen 35 yılda CHP, bu meseleye yönelik kapsamlı ve güncellenmiş bir siyasal çerçeve üretemedi.

Tüzük değişiklikleri için defalarca kurultay toplayan parti, demokratikleşme gibi temel konular için bir kez olsun olağanüstü toplanma gereği duymadı. Bu eksiklik sadece stratejik değil, aynı zamanda tarihsel bir sorumsuzluktur.

 

Yeni Söylemler? Önce Meşruiyet, Sonra Cesaret

Bu kadar kritik bir süreçte, Genel Başkan dahil kimsenin parti programı ve kurultay iradesi dışında yeni söylemler geliştirmeye hakkı yoktur. Aksi takdirde bu, sadece parti suçu değil, aynı zamanda örgüt iradesine karşı bir siyasi cürettir. CHP, bireylerin değil, ortak aklın, kurultayların ve tabanın partisidir.

Ancak bu sınırlama, hiçbir şey söylememek anlamına da gelmemeli. Sessiz kalmak, sürece tarafsız kalmak anlamına gelmez; aksine, tarafı belirsiz bir pozisyon, CHP’yi siyasetin dışında bırakır.

 

Ne Yapmalı? Hangi Yoldan İlerleyeceğiz?

Zaman daralıyor, ama hâlâ elimizde imkânlar var:

Olağanüstü Kurultay Toplanmalı: Demokratikleşme, yeni anayasa, kimlik ve yurttaşlık meselelerini merkeze alan bir olağanüstü kurultay çağrısı elzemdir. Tüm üyelerin iradesiyle, yeni bir söylem üretilebilir.

89 Raporu Güncellenmeli: Geçmişin cesareti, bugünün gerçekliğiyle harmanlanmalı. Bu rapor, bugünkü sosyopolitik dengeler ışığında yeniden yazılmalı.

TBMM’de Somut Adımlar Atılmalı: Tartışma yetmez. CHP, anayasa değişiklikleri, yerel yönetim reformları, azınlık hakları ve yurttaşlık hukuku konusunda somut yasa teklifleri sunarak sürecin ana aktörü haline gelmelidir.

 

Son Söz: Tarih Bizi İzliyor

CHP, bu tarihi eşikte ya tarihe yön veren bir özne olacak, ya da tarihin dışında kalan bir figür. Artık hamasetin değil, sorumluluğun zamanıdır. Ne yazık ki “sessiz kalmak” ya da “izlemek”, bu süreçte tarafsız kalmak değil, tarihe karşı suç işlemektir.

Türkiye değişiyor. Bu değişimde CHP’nin etkisi, cesareti ve hazırlığı belirleyici olacak. Ve tarih, bu dönemde konuşanları da, susanları da kaydedecek.