Sosyal Medya Hadsizliği: Sanal Halüsinasyonlar ve Dijital Röntgencilik
Sosyal medya platformları, özellikle de Facebook, modern hayatın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Ancak bu sanal dünya, beraberinde beklenmedik davranış kalıpları ve toplumsal hadsizlik örnekleri getiriyor. Profiline bakarak, hatta bazen tanıdığınız biri olduğu için arkadaşlık teklifini kabul ettiğiniz kişilerden gelen mesajlar, bu durumun en çarpıcı örneklerinden.
Karşı taraf, arkadaş listesine alınmayı kişisel bir iletişim kapısının ardına kadar açılması olarak yorumluyor. Hemen ardından gelen “Merhaba”, “Teşekkürler”, “Nasılsın?”, “Orada mısın?” ve nihayetinde “Madem yazmayacaktın, neden kabul ettin?” serzenişi, sosyal medyadaki ilişki dinamiklerine dair ciddi bir yanılgının göstergesi. Buradaki temel mesele, sanal bir bağın gerçek hayattaki samimiyet ve erişilebilirlik beklentisine dönüşmesi.
Sanal Halüsinasyon: Kabul Butonu = Sınırsız Erişim İzni
Bu durum, literatürde bir tür “halüsinasyon” olarak adlandırılabilir. Kişi, arkadaşlık kabulünü, kendisine özel bir statü verilmiş olarak algılar ve anında kişisel bir diyaloğun başlaması gerektiği yanılgısına kapılır. Buna “Sosyal Medya Hadsizliği” demek yanlış olmaz. Evli olmanız, çocuk sahibi olmanız veya özel hayatınızın sınırları, bu beklentiyi dizginlemeye yetmez. Sanal dünya, maalesef kendi kültürsüzlüğünü ve normsuzluğunu dayatıyor.
İkiz Dijital Hastalık: Röntgencilik ve Teşhircilik
Sosyal medyanın yükselen iki önemli fenomeni, birbirini besleyen iki davranış modeli: Röntgencilik ve Teşhircilik.
Röntgenci Kitle: Sürekli olarak başkalarının hayatlarını izleme eğiliminde. “Kim, nerede, ne yapmış, ne giymiş, kiminle?” sorularının cevabı için saatlerce ekran kaydırıyorlar. Bu davranış, öylesine bir bağımlılık halini aldı ki, trafikte, yemek masasında, hatta yürürken bile elleri telefonlarında, gözleri ekranda.
Teşhirci Kitle: Öte yandan, sürekli kendi hayatını sergileyen bir kitlenin varlığı da inkâr edilemez. “Neredeyim, ne yiyorum, ne aldım, kiminleyim?” sorularının cevaplarını an be an paylaşarak, röntgenci kitlenin iştahını kabartıyorlar.
GÜNESAV YORUMU / RIZA BAŞKAN YORUMU
Sosyal medya, iletişim çağının en büyük çelişkisini yaşatıyor: “Sanal yakınlık, gerçek yabancılaşma”. Bir “kabul” tuşuna basmak, karşı tarafa “beni her an rahatsız edebilirsin” mesajı vermemeli. Buradaki asıl mesele, dijital okuryazarlık ve sanal nezaket eksikliğidir.
İnsanlar, klavyenin arkasına saklanarak, gerçek hayatta asla göstermeyecekleri bir cesareti ve haddi sanal dünyada sergileyebiliyor. Bu, “dijital yüzleşme cesareti” değil, “dijital sınır ihlali” dir.
Gerçek dostluk, ısrarla “nbr” yazmak değil, karşıdakinin zamanına ve özel alanına saygı duymaktır. Sosyal medya, ilişkilerimizi genişletmek için bir araç olmalı, kişisel sınırlarımızı ihlal ettiren bir mekanizma değil.
Toplum olarak, “sanalı” gerçek hayatın kurallarıyla harmanlamayı öğrenmeliyiz. Aksi takdirde, hepimiz bu gürültülü dijital karanlıkta, anlamlı tek bir ses duymadan kaybolup gideceğiz.
Unutmayın: Sanal dünyanın “arkadaş”ı, gerçek dünyanın “dost”u değildir. Samimiyet, bir mesajın sayısında değil, niteliğindedir.
Bu iki grup birbirini tamamlıyor ve sanal dünyanın döngüsünü oluşturuyor. Ancak bu denge bozulduğunda, yani teşhirci olmayan bir kullanıcı, röntgenci birinin hedefi haline geldiğinde, kişisel mesaj kutuları “Selam, naber?” içerikli ısrarlı ve hadsiz mesajlarla dolabiliyor.
Sonuç:
Sosyal medya, iletişim kurma biçimimizi kökten değiştirdi ancak bu değişim, ne yazık ki saygı sınırlarının aşınmasına ve yanlış anlaşılmalara da zemin hazırladı. “Arkadaş” kavramının içi boşaltıldı ve dijital bir bağ, sınırsız bir erişim hakkı olarak görülür oldu. Bu sanal halüsinasyonlara kapılmamak ve dijital röntgencilikten uzak durmak, modern çağın en önemli dijital okuryazarlık becerilerinden biri haline geldi. Unutmamak gerekir: Bir “kabul” butonuna basmak, kişisel sınırların ihlal edilmesi için davetiye değildir.